Sık Sorulan Sorular
Bir ürün, süreç veya hizmetin belirli bir standarda veya teknik düzenlemeye uygun olduğunun yazılı olarak üçüncü taraf (bağımsız) bir kurum veya kuruluş tarafından belirlenmesi faaliyetidir.
Akreditasyon, bir uygunluk değerlendirme kuruluşunun (belgelendirme kuruluşu, laboratuvar, muayene) görevlerini yerine getirme yeterliliğinin ulusal ve uluslararası kabul görmüş teknik kriterler bazında onaylanmasıdır.
Belgelendirme kuruluşlarının, laboratuvarların ve muayene akredite olmaları için, ilgili ulusal ve uluslararası düzenlemeler bir mecburiyet getirmemektedir. Akreditasyon, tamamen gönüllülük esasına dayanmaktadır. Akreditasyon ulusal veya uluslararası kabul gören bir akreditasyon kuruluşu tarafından yapılabilmektedir. Belgelendirme kuruluşları, laboratuvarlar, muayene kuruluşları ve SMIIC üyesi veya birliğe gözlemci statüsüyle katılım sağlayan bir ulusal akreditasyon kuruluşu veya karşılıklı tanınma anlaşması yaptığı başka bir bölgesel akreditasyon kuruluşu tarafından akredite edilmiş ise bu belgelendirme kuruluşları, laboratuvarlar, muayene kuruluşlarının verdiği belgeler veya düzenlediği raporlar, uluslararası alanlarda geçerlidir ve kabul görür.
Uygunluk değerlendirmesi faaliyetlerinde bulunan kuruluşların; ortak teknik prensip ve işleyiş usullerine göre çalışmasını sağlamak, belirlenmiş uluslararası kriterler karşısında yeterliliği tespit edilenlerin verdiği belge ve raporların karşılıklı tanınabilirliğini temin etmek amacıyla, birçok ülke uygunluk değerlendirmesi sahasını düzenleyen akreditasyon birimlerini oluşturmaktadır. Ülkemizde de uygunluk değerlendirmesi faaliyetlerini akredite etmek için 4 Kasım 1999 tarihinde yayımlanan 4457 sayılı kanunla Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) kurulmuştur. Ülkemizdeki ve yurt dışındaki laboratuvar, belgelendirme ve muayene kuruluşlarını akredite etmek üzere kurulmuş olan Türk Akreditasyon Kurumu'nun merkezi Ankara'dadır. TÜRKAK'ın; özel hukuk hükümlerine tabi olarak çalışmalarını sürdürecek, tüzel kişiliği haiz, idari ve mali özerkliğe sahip bir statüsü vardır.
Belgelendirme kuruluşları; üretim yapan
kuruluşlarda ilgili ürün belgelendirme programının gereksinimlerine uygun olarak kurulup, işletilmekte olduğunu denetleyen ve bunu bir belge ile dokümante eden organizasyonlardır.
Yurtiçi veya yurtdışı bir akreditasyon kurumundan akredite olan bağımsız kuruluşlar belge vermeye yetkilidir. Türkiye'de gerek ulusal ve gerekse uluslararası faaliyet gösteren birçok belgelendirme kuruluşu bulunmaktadır. Bu kuruluşlar, akreditasyon kuruluşlarının internet sitelerinde belge vermeye yetkili oldukları kapsamlar, akreditasyon süreleri ve iletişim bilgileri ile birlikte yayımlanmaktadır. Milli akreditasyon kurumumuz olan Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) web sitesinde de bu bilgilere yer verilmektedir.
Belgelendirme yapmaya yetkili ve verdiği belgeler ulusal ve uluslararası pazarda kabul gören, bu kapsamda yurtiçi veya yurtdışı bir akreditasyon kurumundan TS EN ISO/IEC 17065 Standardı'na göre akredite edilmiş bir belgelendirme kuruluşu seçilmelidir. Bu amaçla; çalışılması düşünülen belgelendirme kuruluşunun akreditasyonunun devam edip etmediği akredite edildiği akreditasyon kurumunun internet sayfalarından incelenmelidir. Bununla birlikte, belgelendirme kuruluşu seçiminde diğer önemli bir kriter de belgelendirme kuruluşunun akreditasyon kapsamıdır. Çalışılması düşünülen belgelendirme kuruluşunun akreditasyon kapsamında, kuruluşunuzun faaliyetleri yer almalıdır. Belgelendirme kuruluşunun akreditasyonu devam etmiyor ve belgelendirme faaliyetleri kapsamında, kuruluşunuzun faaliyetleri bulunmuyorsa verdiği belge geçerli bir belge değildir. Bununla birlikte, belgelendirme kuruluşunu seçiminde diğer önemli bir kriter, müşteri veya hedef müşteri grubunun özellikleridir. Örneğin; ihracat odaklı üretim yapan bir kuruluş için hedef ülke/ülkelerde geçerliliği olan bir programdan belgelendirilme, müşteri nezdinde kuruluşu daha tercih edilir kılabilir. Bunların dışında, belgelendirme kuruluşunun seçiminde dikkat edilmesi gereken kriterler şunlardır:
- Kuruluşun hangi kurumdan akredite olduğu,
- Kuruluşun akreditasyon kapsamı,
- Kuruluşun sahip olduğu deneyim ve yaklaşım,
- Kuruluşun referanslarının genel olarak yeterliliği,
- Belgelendirme ve sonrasındaki denetimlerin maliyet ve koşulları,
- Kuruluşun sahip olduğu prestij ve imaj,
- Kuruluşun gösterdiği kolaylık ve esnekliklerdir.
Öncelikle ilgili ürün belgelendirme programı şartlarının benimsenmesi kuruluşun stratejik bir kararı olmalıdır.
Bu çalışmalar genel olarak aşağıdaki sıraya uygun olarak yürütülür:
- Belgelendirmeye konu program
ilgili eğitimleri almak, - Belgelendirmeye konu program ile ilgili dokümantasyon çalışmalarını yapmak,
- Belgelendirmeye konu programı uygulamak,
- Belgelendirmeye konu programın uygulanmasında ortaya çıkan aksaklıkları tespit etmek ve bu aksaklıkları düzeltmek,
- Belgelendirmeye konu programın belgelendirilmesi
bir belgelendirme kuruluşundan talep etmek.
Belgelendirme için hazırlıkların yapılması, belgelendirme denetiminin yapılması ve belge alındıktan sonraki sürecin sağlıklı ve kuruluşa katma değer sağlayabilmesi için deneyimli ve profesyonel bir danışmanlık hizmeti alınmasını önermekteyiz.
Sistemin kısa zamanda ve kolayca hazırlanması için planlı ve deneyimli bir yol gösterici gereklidir. Ancak danışmanlık hizmetinin alınması konusunda kesinlikle bir zorunluluk bulunmamaktadır. Kuruluş süreçlerine hâkim, ilgili belgelendirme
programı ile ilgili gerekli eğitimleri almış kişiler tarafından programın gereklerini yerine getirecek bir sistem kurulması mümkündür.
Danışman kuruluşlar, ilgili belgelendirme programının kurulması, uygulanması ve eğitimlerinin verilmesi vb. konularda faaliyet gösteren özel kuruluşlar veya bu kapsamda özel hizmet sunan kişilerdir.
Bu konuda çeşitli danışmanlık hizmeti veren kişi veya kuruluşların web sitelerinden veya daha önceden bu konularda çalışmalarda bulunmuş kuruluşların referanslarından yararlanmak mümkündür.
Başvuru formları ile sizden başvurunuz ve belgelendirme talep ettiğiniz kapsam yazılı olarak istenir. Eğer başvuru uygunsa, belgelendirme teklif ve sözleşmesinin karşılıklı olarak imzalanmasını müteakip, kontrol süreci başlatılır. Genel hatlarıyla anlatmak gerekirse; kontrol sırasında ilgili belgelendirme programı uygulamalarınızın, üretimin program gerekliliklerini yerine getirdiği, dokümantasyonuna uygunluğu ve bütünsel olarak tutarlılığı değerlendirilir ve programın şartlarına göre üretime konu ürünlerinizden numune alınıp akredite laboratuvara gönderilerek analiz ettirilir. Analiz sonucu da olumlu ise belge almaya hak kazanırsınız. Söz konusu kontrolle ilgili belgeler incelenip onaylandığında ise, ürün belgeniz hazırlanır ve teslim edilir.
Denetim gününü etkileyecek birçok faktör bulunmaktadır. Kısaca; kuruluşun ürün belgelendirme programına göre belgelendirilmek istendiği, üretim alanının büyüklüğü,
ürün çeşitliliği, coğrafi dağılımı vb. kriterlere göre değişkenlik göstermektedir. Ayrıca kuruluşta kontrolü yapacak kontrolör sayısı da kontrol süresini etkileyen diğer bir faktördür.
En basit anlatımıyla organik gıda çevre boyutları açısından olumsuz etkiler oluşturmayan, birincil üretimde ve işleme proseslerinde hiçbir sentetik kimyasal girdi kullanılmadan üretilmiş, genetiği değiştirilmiş organizmalar içermeyen, üretim materyalinden itibaren tüketiciye ulaşana kadar her aşaması izlenebilir, kontrollü ve sertifikalandırılmış güvenilir gıdayı ifade etmektedir.
Bir ürünün organik olarak değerlendirilebilmesi için mutlaka sertifikasının bulunması gerekir. Dökme organik ürünlere sertifika eşlik etmek zorundayken, etiketli organik ürünleri üzerlerinde yer alan organik logolarına göre ayırt etmek mümkündür.
Herhangi bir gıdayı duyularımızla algılayıp organik mi yoksa konvansiyonel mi kararını veremeyiz. Ambalajlanmış bir gıdanın organik olup olmadığını organik üretim logosuna göre kolaylıkla anlayabiliyoruz, dökme ürünlerde ise sertifikasını sorgulayarak ürünün organik olduğunu anlayabiliyoruz. Bu garantiyi bize logo kullanım hakkını veren ve sertifikayı yayınlayan kontrol ve sertifikasyon kuruluşları veriyor. Kısacası bir üründe görmüş olduğunuz organik üretim logosu veya organik üretim sertifikası o ürünün organik olduğunun garantisi.
Her ülkenin kendine ait organik üretim programları mevcut. Kontrol ve sertifikasyon kuruluşları ilgili ülkenin organik tarım programının otoritesi tarafından yetkilendiriliyor. Logo kullanım hakkını veren ve sertifikayı yayınlayan bağımsız ve tarafsız belgelendirme kuruluşları yetkilendirildikleri otorite tarafından belirli periyotlarda denetime tabi oluyorlar. Bu denetimler ülkelerin kendi özel mevzuatları çerçevesinde belgelendirme programının gerekliliklerinin yerine getirilip getirilmediğini denetlemek adına yapılan faaliyetler. Bunun dışında bir kontrol ve sertifikasyon kuruluşunun organik üretim alanında faaliyet gösterebilmesi için Uygunluk değerlendirmesi- Ürün, proses ve hizmet belgelendirmesi yapan kuruluşlar için şartların tanımlandığı ISO 17065 standardına uygun olarak da akredite olmak zorunda. Kontrol ve sertifikasyon kuruluşları akreditasyonu veren kurum veya kuruluşlar tarafından da her yıl denetleniyorlar.
Organik tarım standartlarının hepsinde kullanımına izin verilen girdiler tanımlanmaktadır. Tarımsal organik üretim sentetik kimyasal kullanılmadan yapılan entegre mücadele yöntemleri ile doğal yetiştiricilik yöntemlerini desteklemektedir.
1. Gelecek Nesilleri Korumak:
Gelecek nesilleri korumak için onlara sağlıklı besinler sunmak zorundayız. Bir çocuğun, gıda maddelerinde kansere neden olan pestisitlerden zarar görme riski, yetişkinlere göre daha fazla olduğu için, çocuğun gelecekteki sağlığı gıdaların doğru seçimine bağlıdır.
2. Toprak Erozyonunu Önlemek:
Toprak, organik tarımda gıda zincirinin temelini oluşturmaktadır. Kimyasal gübreler ile bitki beslemenin alışkanlık haline getirildiği konvansiyonel tarımda, bozulan toprak yapısı rüzgar ya da su erozyonu ile kolayca kaybedilebilecek bir yapıya sokulmaktadır.
3. Su Kalitesini Korumak:
Su, vücut ağırlığımızın ve gezegenimizin yüzde 70'ini oluşturmaktadır. Tarım ilaçları ve diğer kimyasalların yeraltı ve yerüstü su kaynaklarına bulaşması ile dolaylı olarak ve içme sularına karışarak da direkt olarak, insanlar başta olmak üzere tüm canlıların hayatı tehlike altına girmektedir.
4. Enerji Tasarrufu:
Modern tarım, diğer endüstri dallarında kullanılandan daha fazla benzin ve mazot tüketmektedir. Bu tüketim, kullanılan benzinli ve mazotlu tarım makineleriyle birlikte konvansiyonel tarım girdilerinden olan sentetik gübre ve ilaçların imalatı sırasında gerçekleşmektedir. Organik tarımdaki mekanizasyon, konvansiyonel tarımla karşılaştırıldığında çok daha azdır. En azından yabancı ot mücadelesinin elle yapılması, tarımsal ilaçlar ve kimyasal gübrelerin kullanılmaması, enerji tasarrufu sağlamaktadır.
Ayrıca fosil yakıtların tarım endüstrisinde kullanılması, hem bunların kısa sürede tükenmesi hem de çevreyi kirletmesi yönünden dezavantajlı olması, bitkisel yağlardan elde edilen çevre dostu yakıtların kullanımının önemini gündeme getirmektedir.
5. Kimyasal İlaç Kalıntılarından Arındırmak:
Birçok tarım kimyasalı tescil edilmeden önce kanser ya da başka hastalıklara neden olup olmadıklarını tespit için araştırmalara tabi tutulmaktadır. Fakat bunlar, yaşayan canlıları yok etmek için üretildiklerinden, insanlara da zarar verme ihtimalleri yüksektir. Pestisitlerin kansere neden olma ihtimallerinin yanı sıra, doğum arazlarına, sinir sistemi ve genetik bozukluklara da neden olabildikleri tespit edilmiştir. Kullanılan sistemik (yani bitkinin bünyesine giren) pestisitler bu risklerin ana nedenidir.
6. Tarım Çalışanlarını Korumak:
Özellikle tarım kimyasallarının yoğun ve kontrolsüz olarak kullanıldığı ülkelerde, tarım işçilerinin sağlıkları büyük risk altındadır. Bu kişilerin kansere yakalanma olasılıkları da yüksektir. Her yıl yaklaşık bir milyon kişinin tarım ilaçlarından zehirlendiği tahmin edilmektedir.
7. Dar Gelirli Çiftçilerin Gelir Düzeylerini Yükseltmek:
Birçok organik tarım üretimi yapan çiftçi, aile işletmesi şeklinde çalışmakta ve çiftlik arazisi de küçük olmaktadır. Organik tarım ürünlerinin satış fiyatlarının konvansiyonel tarım ürünlerine göre yüksek oluşu, sentetik gübre ve tarım ilaçları gibi girdilerin çok sınırlı kullanılması ya da hiç kullanılmaması bu ölçekteki işletmelerin kar marjını yükseltebilmektedir.
8. Ekonomik Üretimi Hedeflemek:
Organik tarım ürünlerinin fiyatlarının konvansiyonel ürünlerinkinden daha pahalı olduğu bir gerçektir. Ancak konvansiyonel gıdaların görünmeyen maliyetleri hesap edildiğinde, organik gıdalardan daha pahalıya mal oldukları meydana çıkacaktır. Örneğin, konvansiyonel tarımda oldukça çeşitli ve fazla miktarda sentetik girdi kullanılması gerekmektedir ve bunların kullanımı sonucu, bertaraf edilmesi problem yaratan tehlikeli atıklar ortaya çıkmaktadır. Organik tarımda kullanılabilecek sentetik girdi miktarı oldukça sınırlı olduğundan bu tür faaliyetlere ayrılması gereken kaynaklar da konvansiyonele göre çok daha az olacaktır.
9. Biyolojik Çeşitliliği Sağlamak:
Konvansiyonel tarımda çoğunlukla aynı tip ürün/ürünler sürekli olarak yıllarca ekilir. Bu nedenle toprağın sömürülen besin maddeleri ve mineralleri her yıl artan miktarlarda kullanılan sentetik gübrelerle tekrar toprağa verilmeye çalışılır. Sentetik gübreler toprağın mikroflorasını tahrip eder; solucanları, faydalı böceklerin topraktaki larva ya da yumurtalarını öldürür.
Tek tip ürünler, o ürünlerde zararlı olan haşerelerin yoğunluklarının artmasına neden olur. Bu ise tarım ilacı kullanımını zorunlu hale getirir. Tarım ilaçları, o ilaçlara karşı direnç mekanizmaları güçlenen haşerelerin çoğalmasını engelleyemediği için, dozajlarının ya da uygulama sıklıklarının arttırılması, hatta yeni başka ilaçların devreye sokulması gündeme gelecektir. Yoğun tarım ilacı uygulaması, bitkilere musallat olan haşerelerle birlikte onların düşmanı olan predatörlerin de yok edilmesine ve/veya böceklerle beslenen kuşların zehirlenmesine neden olur. Buna karşılık organik tarım yapılan işletmelerde haşere mücadelesi organik preperatların kullanımıyla çevredeki diğer faydalı hayvan ve böceklerin varlığını sürdürmeleri temeline dayanır.
Hayvan gübresi, doğal bitki besin elementleri, mineral katkıları, feromon tuzakları gibi ürüne doğrudan temas etmeyen biyoteknik yöntemler, iyi bir ürün münavebe planı ve özellikle yeşil gübrelemeyle yetiştirilecek ürünün ihtiyacı olan besin maddeleri sağlandığı gibi, toprağın yapısı ve toprak mikroflorası korunmuş olur. Biyolojik çeşitliliğin korunması hem organik tarımın başarısı için hem de eko-sistemin dengelerinin bozulmaması için gereklidir.
10. Ürünlerde Daha Zengin Bir Aroma Yaratmak:
Bulunulan bölgede mevcut ya da bölgeye çok kolay uyum sağlayan ürün çeşitleri, organik tarım koşullarında yetiştirildiklerinde, kendilerine özgü tat ve aromalarından bir şey kaybetmezler. Sentetik kimyasallar kullanılmadan üretilmiş olan organik ürünlerin albenisi konvansiyonel ürünlerden daha düşük olabilir; ancak besin, mineral, vitamin içerikleri, tat ve aromaları, ayrıca hasat sonrası raf ömürleri konvansiyonel ürünlerden daha fazladır.
Organik tarım biyoçeşitliliğe odaklanmış, bitki nöbetleşmesi, yeşil gübreleme ve kompost kullanımıyla toprak verimliliğinin artmasının amaçlandığı, kendi içerisindeki döngü ile sürdürülebilir tarımsal üretim tekniklerinin merkezinde yer alan, ekosistemin dengesine zarar vermeyen bir üretim modelidir. Bu yaklaşım organik sertifikasyon sitemleri içerisinde topraksız tarımın kabul edilmemesinin en büyük sebebidir. Topraksız tarımda organik yetiştiricilik yapılamamaktadır.
Organik tarım ile iyi tarım uygulamaları birbirinden farklı olmakla birlikte ortak yönleri çevreyi koruyucu önlemler içeren, insan ve hayvan sağlığını koruyan, izlenebilir, sürdürülebilir, her aşaması kontrollü ve sertifikalandırılabilen üretim modelleridir. En belirgin farkları aşağıdaki gibidir:
Organik tarım sentetik kimyasalların kullanımını tamamen reddeder ve sadece ilgili organik tarım programlarında izin verilen girdilerin kullanılmasına izin verir.
İyi tarım uygulamaları entegre mücadele kapsamında son çare olarak bitki koruma ürünlerinin ruhsatlı ve kontrollü olarak kullanımına izin verir.
Bir ürünün organik olabilmesi için ilgili organik tarım programlarında belirtilen düzenlemelere göre geçiş süreçleri uygulanabilir ve aynı yıl elde edilen mahsuller organik olarak statü kazanamayabilirler. İyi tarım uygulamaları ürünleri ise aynı yıl iyi tarım uygulamaları ürünü olarak pazarlanabilirler.
Organik tarım standartları Dünya'da genellikle ülkelere özel mevzuatlarla belirlenmiş programlardan oluşurken, iyi tarım uygulamalarının temelinde sadece GlobalG.AP. vardır.
İyi Tarım Uygulamaları (İTU), çevre, insan ve hayvan sağlığını koruyan, doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımını hedefleyen, her aşaması kayıt altına alınan, kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim sistemidir. Bu uygulama sayesinde üreticiden tüketiciye kadar gıda güvenliği ve izlenebilirlik sağlanır.
İTU sertifikalı ürünler, ambalajlarında bulunan "İyi Tarım Uygulamaları" logosu ve/veya sertifika numarası ile ayırt edilebilir. Açıkta satılan ürünlerde ise üretici ya da satıcıdan ürünün geçerli İTU sertifikasını talep etmek mümkündür. Bu belge, ürünün güvenilir ve kontrol edilmiş bir üretim sürecinden geçtiğini garanti eder.
İTU, hem insan sağlığını hem de çevreyi korumaya yönelik modern tarım tekniklerini içerir. Kontrollü girdi kullanımı sayesinde pestisit kalıntı riski düşer, toprak ve su kaynakları korunur. Aynı zamanda kayıtlı üretim sayesinde gıda güvenliği artırılır ve çiftçinin pazarlama avantajı güçlenir.
Evet, ancak bu kullanım sıkı kurallara tabidir. İTU'da entegre mücadele esas alınır; zararlılarla mücadelede kimyasal ilaçlara sadece son çare olarak, ruhsatlı ve kontrollü biçimde izin verilir. Kullanılan bitki koruma ürünleri kayıt altına alınır ve kalıntı kontrolleri yapılır.
Tarım üreticileri, üretici birlikleri, kooperatifler ve tarımsal işletmeler, pazarda rekabet gücünü artırmak, tüketiciye güven vermek ve desteklerden faydalanmak için İTU sertifikası alabilir. Aynı zamanda büyük perakende zincirlerinin önemli bir bölümü bu sertifikayı şart koşmaktadır.
GlobalG.A.P. (Good Agricultural Practices), tarımsal üretimde gıda güvenliği, çevre koruma, işçi sağlığı ve hayvan refahı gibi unsurları içeren uluslararası bir sertifikasyon programıdır. Çiftlikten sofraya kadar güvenli ve sürdürülebilir üretimi garanti altına almayı hedefler.
GlobalG.A.P. bireysel ürüne değil,
üretim sürecine verilen bir sertifikadır. Ambalajlı ürünlerde genellikle doğrudan logo yer almaz. Ancak ürün menşei, tedarikçi kodu (GGN numarası) veya üretici bilgisinden bu sertifikaya sahip olup olmadığı anlaşılabilir. Sertifikalı üreticiler GlobalG.A.P. veri tabanında doğrulanabilir.
GlobalG.A.P. sertifikası, üreticinin uluslararası kabul gören gıda güvenliği ve sürdürülebilirlik standartlarını karşıladığını kanıtlar. Birçok büyük süpermarket ve ihracatçı firma bu sertifikayı zorunlu tutar. Bu sayede üretici dış pazarlara açılabilir, alıcı nezdinde güven kazanır.
Üreticinin tüm üretim faaliyetleri kayıt altında olmalı, ürün izlenebilirliği sağlanmalı, hijyen kurallarına uyulmalı ve çevresel sürdürülebilirlik ile ilgili kriterler yerine getirilmelidir. Ayrıca çalışan güvenliği, atık yönetimi, ilaç kullanımı gibi alanlarda denetime açık olmalıdır.
GlobalG.A.P., başta bitkisel üretim (meyve-sebze) olmak üzere, su ürünleri yetiştiriciliği gibi alanları da kapsar. Ayrıca hasat sonrası işlemler, ambalajlama ve pazarlama süreçleri için de ilave modüllerle genişletilebilir.